Korku Hikayeleri | Yaşanmış, Türk ve Kısa Öyküler

Korku Hikayeleri | Yaşanmış, Türk ve Kısa Öyküler
Gönderi Tarihi: 07.02.2024

Korku hikayeleri dinlemeyi veya anlatmayı sevenler için ürkütücü bir liste hazırladım. Bu içerikte yaşanmış kısa ve uzun korku hikayeleri yer alırken kurgulanarak hazırlanmış öykülerde yer alıyor. Türk korku hikayeleri genellikle cinler aleminden oluşur.

Ayrıca Anadolu korku öyküleri adlı kitaptan ise çeşitli alıntılara yer verdim. Korku edebiyatı, zor bir edebiyattır. Gizemleri parça parça verirken okuyucuyu akışa bağlamak gerekir ki, okuyucu titresin, tüyleri diken diken olsun.

Korku Hikayeleri: Yaşanmış Kısa ve Uzun Hikayeler (+18)

1. Amen-Ra’nın Laneti

amen ranin laneti korku hikayeleri
amen ranin laneti korku hikayeleri

Korku hikayelerinin başında amen-ra’nın laneti yer alıyor. Prenses amen-ra M.Ö 1500 yılında yaşamış bir Mısır prensesi, Nil nehri kıyısında gömülmüş olan prensesinin tabutunu 1880’lerde 4 zengin İngiliz Luksor’da kazı yaparken buluyorlar ve büyük paralar vererek satın alıyorlar. Akabinde, adamlardan biri çöle doğru yürürken görülüyor ve bir daha geri gelmiyor, diğer ikisi de iflas ediyor, üçüncü ise bir Mısır’lı tarafından kazayla vuruluyor.

Ama mumya yine de İngiltere’ye ulaşıyor, Londra’lı zengin bir iş adamı mumyayı satın alıyor ama ailesi kazada yaralanıp, evinde yangın çıkınca çareyi mumyayı müzeye British Museum bağışlamakta buluyor..

Mumya müzeye taşınırken, aniden ters dönüp işçilerin üzerine düşüyor, birinin ayağı kırılıyor, diğer işçi ise sağlıklı bir olduğu halde 2 gün sonra ölüveriyor.

Mumya, müzenin Mısır bölümüne yerleştirilince, belalar peş peşe geliyor, gece bekçileri mumyadan çekiç ve ağlama sesleri geldiğini söylüyorlar, bir bekçi görev başında ölü bulununca, diğer bekçiler korkup işi bırakıyorlar. Temizlikçiler mumyayı temizlemeyi reddediyorlar. Sonunda yetkililer mumyayı bodruma kaldırıyorlar sadece lahiti sergiliyorlar. (Lahitin sergi no:22542 ve hala müzede sergilenmekte!)

Sonunda tüm bunlar gazetecilerin kulağına gidiyor, bir fotoğrafçı mumyanın resmini çekiyor, resmi basınca korkunç bir insan yüzü çıkıyor, adam yatak odasına gidip, kapıyı kapatıyor ve sonra kendisini vuruyor.

Kısa süre sonra mumyayı bir kolleksiyoncu satın alıyor ama onun da başına ölümler dahil belalar gelince adam mumyayı tavan arasına kaldırıyor ve sihirli güçler konusunda uzman olan Madam Helena Blavatsky’yi çağrıyor. Kadın evde çok yoğun kötü güçler hissediyor, adam kadından bu şeytani güçleri kovmasını isteyince kadın, bunu kovmak imkansız, en kısa zamanda ondan kurtul diyor. Fakat 10 yıl içinde 20 kişinin ölümüne sebep olan mumyayı hiçbir müze istemiyor.

En sonunda, Amerikalı bir arkeolog ve satranç ustası William T. Stead yüklü miktarda para verip mumyayı satın alıyor ve gemiyle İngiltere’den, New York’a götürmek istiyor. Fakat, kötü şöhreti yüzünden mumyayı gemiye almazlar diye korktuğundan, mumyayı Renault marka yeni bir otomobilin altına saklıyor!

Tahmin ettiğiniz gibi gemi Titanik!…adam felaket gününden bir gün öncesine kadar kimseye gerçeği söylemiyor. Ve, 14 Nisan 1912’de Amen-re, 1500 yolcuyla birlikte sulara gömülüyor. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

2. Yatağın Üstünde Biri Var

korku hikayeleri uzun
korku hikayeleri uzun

Her çocuk gibi o da dolabın içinde saklanan yaratıklardan, yatağın altındaki canavarlardan korkuyordu. Bu nedenle de kapısını hiç kapatmaz, her gece uykuya dalana kadar annesi ya da babasının anlattığı masalları dinlerdi.

Yine bir gün babasına uykusunun geldiğini söyledi ve beraber çocuğun odasına gittiler. Çocuk pijamalarını giyerken, babası bu sırada çalan telefona koştu ama ahizeden sadece cızırtı geliyordu. Hatlarda bir sorun olduğunu düşünerek, oğlunun yanına geri dönen baba, onun yatağına çoktan girmiş olduğunu gördü.

Ve her gece yaptığı gibi “hadi bakalım, yatağının altında canavar var mı yok mu kontrol edelim” dedi. Ama aşağıya eğilince orada öylece donakalacaktı. Çünkü yatağın altında elindeki pijamalarına sıkı sıkı sarılmış oğlu vardı ve korku içinde fısıldayarak “baba yatağımın üstünde biri var” diyordu. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

3. Şok Eden Fotoğraf

korkunc hikayeler
korkunc hikayeler

Korku hikayelerinin bu kısmında şok eden fotoğraf konu alınıyor. Kadın yeni bir cep telefonu satın alır. Sonra eve gelir ve telefonu mutfak masasının üzerine bırakıp yemek yapmaya başlar. Telefonu gören çocuk onunla oynaması için annesinden izin ister.

Annesi kimseyi aramaması ve hiçbir mesajı silmemesi karşısında telefonla oynaması için çocuğa verir. Çocuk annesinin koyduğu şartı kabul eder ve telefonla oynamak için yatak odasına geçer.

Akşam 10 gibi annesi çocuğun odasına çıkar telefonu almak için. Yukarı çıktığında çocuğunu uyuyor olarak bulur. Fakat cep telefonu yanında değil, yatağın uzağında yerde durmaktadır.

Annesi telefonu alır ve çocuğunun telefonda herhangi bir şeyi silip silmediğini kontrol eder. Telefon ekran temasının ve zil tonunun değişimi gibi birkaç küçük değişikliği fark eden kadın, telefona bakmaya devam eder.

Galeri kısmına geldiğinde çocuğunu cep telefonu ile birkaç fotoğraf çektiğini fark eder. Yeni çekilen fotoğrafların olduğu dosyaya gelip içindeki fotoğraflara bakar, fakat buz kesilir, inanamaz.

Çekilen fotoğrafta çocuğu arka planda kadını dehşete düşüren şeyse fotoğrafın sol tarafında, fotoğrafta çocuğu da içine alacak şekilde çeken bir varlıktır. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

4. 63.000 Kişiye Mezar Olan Hastane

korkunc hikayeler esrarengiz hastane
korkunc hikayeler esrarengiz hastane

Korku hikayeleri arasında yer alan A.B.D. nin Kentucky eyaletinde 1920 yıllarda inşa edilen, içinde ölen 63,000 kişi ölüm kokusunu halen havasında taşıyor. 1900lilerin başlarında Amerika’da verem vakaları tehlikeli boyutta artınca inşa edilmiştir. O dönemlerde veremin çaresi olmadığından bu hastalığa yakalanan herkes bir anlamda toplumdan uzaklaştırılmak amacıyla bu hastaneye getiriliyordu.

Fakat burada geçen uzun yıllar boyunca vereme çare bulunamadı. Hasta sayısının sürekli artması ve hiçbir çözüm bulunamaması ile birlikte artık hastalar akıllarını yitirmeye, acılar çekmeye başladılar. İşin korkunç tarafı hastalar veremden ziyade intihar ederek ölmeye başlamıştı.

Bu ölen hastalarda hastanenin en meşhur kısımlarından olan 150 metrelik ölüm tüneli olarak bilinen tünelden geçerek ölmeye götürülür. Hastanenin kapatıldığı yıl olan 1961 senesine kadar toplamda 63,000ne yakın insan hayatını kaybetmişti.

Hastane kapatıldıktan bir sene sonra ise akıl hastanesi olarak tekrar faaliyete başlar. Aynı sıkıntılar sürer, hastaların intiharları da tabi. Sonrasında akıl hastanesi de kapanır. 1982 senesinde arada geçen 20 senede onlarca insan intihar eder. Hem de sadece akli dengelerini tekrar sağlamaya gelmişerken.

Tam bir trajedik filmi geçen yıllar içinde hastane ile alakalı onlarca ürpertici iddia atılır. Pek çok insan hala hastanenin koridorlarında ölen insanların ruhlarının gezdiği devam ediyor. Yeni bulguların ortaya çıktığını ve kapalı olan hastanenin duvarlarına ölümün gölgesini yansıttığı söyleniyor.

Görülen hayaletlere yada mistik olaylara inanmamız mümkün değil. Elbette gerçek olan bir şey var oda hastanede şifa arayan 63.000 insanın ölüme terk edildiği, intihara zorlandığı veya akıllarını kaybettirildiği. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

5. Perili Deniz Feneri

perili denizfeneri
perili denizfeneri

Korku hikayeleri arasında yer alan Perili Tevennec deniz zaferinde 60 gün. Fransa’da bulunan 141 yıldır kayalar üzerinde yer alan tevennec deniz zaferi sert rüzgarlar ve kısır dalgalar tarafından her geçen dakika aşındırılıyor, büyük kısmı yok oluyor. Diğer deniz fenerlerinden farklı olarak bu deniz fenerinin, farklı bir geçmişi ve ilginç bir namı var.

Fransa’da bulunan Tevennec deniz feneri halk arasında perili olarak adlandırılıyor. Buna inanmaları içinse birçok kanıt mevcut. Geçmişten bugüne deniz fenerini bekleyen bekçilerin hepsi vahim bir şekilde burada can verdi. Bekçiler akıllarını kaybetti. Gizemli bir şekilde bıçaklar üzerlerine fırladı. Bunun gibi birçok vaka yaşandı.

Bekçiler geceleri hayaletler gördüğünü dile getirdi. Bunlardan bir tanesi olan belenin kunzik 1875 yılında oradan ayrılmak istediğini bildirdi ve ardından aklını yitirdi. Perili olduğuna inanılan tevennic deniz fenerinde 1910 yılına kadar 24 bekçi görev yaptı. Tevennec deniz feneri 1875 ile 1910 yılları arasında her yıl bekçi değiştirdi.

1910 yılında ise fener otomatiğe bağlandı ve o günden sonra kimse yanına yaklaşmaya cesaret edemedi. Mark Povendet’se bir farklılık yaratmak için deniz fenerinde altmış gün geçirmeyi kabul etti. Amacı ise Fransa’da unutulmaya yüz tutmuş onlarca deniz fenerini yeniden canlandırmaktı.

Mark Povendet 60 gün macerasına 26 Şubat 2016 da başladı. Bu 60 gün boyunca Mark Povendet basınla sürekli iletişim içinde oldu. Mark bölgeye gitmeden önce her türlü tedbiri alındı. En ufak bir olay anında 15 dakika içinde yardıma gelecek helikopter hazırlandı. Hayaletlere ve perilere inanmadığını belirten Povented, insanlara inat 7 Mayıs 2016 tarihine kadar deniz fenerinde yaşamını sürdürdü.

Çıktığındaysa deniz fenerinde anormal bir şeyin olamadığını belirtti. Bunun üzerine tarihte yaşanan anormal olaylar insanların kafasında soru işaretleri oluşturdu. Mark bütün önlemleri alınıp oraya gitmese, basınla birada olmasaydı aynı sonuç alınır mıydı. Yoksa daha farklı olaylar yaşana bilinir miydi? Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

6. Yayladaki Cin

yayladaki cin
yayladaki cin

Korku hikayeleri arasında yer alan bu olay Trabzon’da yaşanıyor. Ben Trabzonluyum, bilirsiniz bizim Trabzon’un yaylaları meşhurdur. Eskiden bizde yazları yaylaya çıkardık, hayvancılık yapardık.

O zamanlar 7-8 tane ineğimiz vardı, otlamaya gönderdik. Öğle vakti bunlar otlamadan döndü ama bir tanesi sürüden ayrılmış, dağda kalmıştı.

Dedem bana çık yukarı dağlara bak ama fazla yukarı gitme demişti. İneği belki görürüm diye ben elime değneği alıp dağa çıkmaya başladım.

Ormanı geçtim, ormanın yukarısında büyük bir ova var. Biz oraya büyük düz deriz.

Baktım bizim inek orada değil, ben de bir taşın üzerine oturdum. Bekliyorum hani belki inek oraya gelir diye.

Sonra baktım iki tane adam dağdan yukarıya çıkıyor. Bende peşlerinden gitmeye başladım. Güya yanlarına gidip burada inek gördünüz mü diye soracağım.

Adamlar gidiyor bende peşlerinden hızlı, hızlı yürüyorum, bir türlü yetişemiyorum. Sonra koşmaya başladım ama yine de yetişemedim. Sonra adamlar tepeden arkayı aştı. Biraz sonra bende aştım. Baktım adamlar ta karşı dağın tepesinde yürüyorlar. Şaşırdım bunlar ne zaman geçti oraya diye.

Sonra bunlara yetişemem diye tekrar ovaya döndüm. Ovaya geldim baktım en az 400-500 tane koyun var.

Başlarında da dört tane adam. Adamlar hep aynı giyimli, beyaz palto gibi bir şey var, yakaları siyah, kafalarında da koni biçiminde kırmızı şapka gibi bir şey. Ben onları izliyorum, orada el arabası gibi bir şey var.

O adamlardan birisi ona bindi. Araba dağdan yukarı doğru çıkmaya başladı. Sonra araba dağın tepesin den kendi kendine aşağı indi. Diğer üçü de ona bindi ve sonra tekrar dağa çıktı araba.

Sonra ormandan bir inek sesi duyar oldum. Gittim taşların arkasından ormana doğru, en fazla 3-4 saniye bakmışımdır.

Kafamı ovaya çevirdim, ne kuyruğu var ne de başka bir şey. İşte orada çok korktum, kendimi ormana attım.

O korkuyla iki dakikada eve indim. O zamanlar cin, peri nedir bilmiyorum. Gittim dedeme böyle, böyle diye anlattım.

Dedem onlar cindir dedi. Öyle insana görünürler ama onlara bir şey yapmazsan sana zarar vermezler dedi.

Çünkü dedem de zamanında çok görmüş, o yüzden korkma öyle şeylerden dedi. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

7. Cin Düğünü Hikayesi

korkunc dugun
korkunc dugun

Korku hikayeleri arasında yer alan bu olay 1946 yılında gerçekleşiyor. Babamla birlikte Bingöl‘ün Çatak Köyünden geliyordu. Şeker baba adlı yerden yaylaya doğru yürüyorduk. Babam için gece gündüz fark etmez yürürdü. Çıkalım oğlum dedi gün battı. Benim işlerim var onun için burada kalamayız dedi. Yola çıktık önümüzde eşek vardı.

Ben babamla geliyordum ve yürüyüp kara cehennem bölgesi sonuna, eser baba yaylasına, karar bölgesine doğru geldik. Orada yolun sonuna doğru baktım. Ormanlıkta bir ateş yanıyordu.

O ateş bazen gölge oluyor, bazen de parlıyordu. Garip garip sesler vardı . Babam eline dahriye aldı. Ağaç kesmeye yarayan demir bir aletti bu.

Babam yabani hayvanları ve cin, peri dediğimiz varlıkları korkutmak için yanında taşırdı. Cinler demir sesini duyunca korkarlarmış. Yollarına yakın geçtiğimiz için eşek öndeydi, ben arkadaydım ve babam beni araya aldı. Sen gel dedi, geliyorlar dedi.

Daha sonra yürürken türkü, şarkı gibi sesler gelmeye başlamıştı, babamla tepeye çıkmıştık.

Babama neler olduğunu sordum. Babam korkmam için bana ne olduğunu söylemiyordu. Ertesi gün eve varınca ablama anlattım yaşadıklarımızı. Ablam ise o gördüğünüz çoban ateşidir dedi.

Kara Cehennem bölgesinde o saatte gördüğünüz çoban ateşidir dedi. Kara Cehennem bölgesinde o saatte çoban ateşinin etrafında cinler bulunur.

O ateşin etrafında cinlerin düğünü olur dedi. Ateş yakmışlar ve düğün yapmışlar. Babam senin korkmaman için söylememiştir dedi.

Babam seni eşekle arasına aldı ki sana zarar vermesinler, dahriyeyi de cinler metal sesinden korkar diye çıkartmıştır dedi. Bu hikaye de burada bitti. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

8. Define Cinleri

define cinleri
define cinleri

Korku hikayeleri arasında yer alan bu olay 2011 yılında gerçekleşiyor. Dedem köyde hep define arama peşindeydi. Gece elli bir saatlerde kazmaya başlardı. Jandarma görüp yakalamasın diye gece yapardı bu işleri. 11 Mart 2011 gecesi dedemin yanında kalan halam aradı bizi.

Babam defineyi buldu dedi. Tabi bizde heyecanlandık hemen yola düştük. Dedemin evi Kayseri Tomarzadaydı. Merkezden iki saat kadar uzaklıktaydı. Define heyecanıyla hiç konuşmadan elimiz, ayağımız titreyerek gidiyorduk.

Arabayla gece yarısı saat iki sularında vardık köye. Çevreden dikkat çekmemek için hiç ses yapmadan dedemin evine yürümeye başladık. Kapıyı yavaşça tıklattı babam.

Açan olmadı ama pencereden gaz lambasının ışığı gözüküyordu. Annemin pencereye yaklaşıp, camdan içeri bakmasıyla çığlık atması bir oldu. Sonrasında dili tutulmuştu sanki, konuşamadı.

Biz de hemen koştuk pencereye. Baktık içeri dedemle, halam kendilerini asmış, bedenleri ipte sallanmaktaydı. Gördüğümüz manzaranın rehaveti ve yaşadığımız anın şoku üzerine hepimiz tıpkı annemin yaptığı gibi çığlık çığlığa bağırmaya başladık.

Arkadaşlarımızın üzerine uyanan köylü dedemin evinin önüne toplandı. Olayı görenler jandarmaya haber verdiler. Bir süre sonra olay yerine gelen jandarmanın evi didik didik aramasına rağmen define falan çıkmadı.

Halamla, dedemin mezarları köy mezarlığının yukarı kısmında. Bu olaydan sonra bazı söylenti ve dedikoduların nedeniyle köyü yaklaşık elli kadar kişi terk etti. aman ben hala anlamıyorum, dedemle, halam neden astılar kendilerini.

Hem defineyi bulduk yetişin demişlerdi, define yok ortalıkta. Kimilerine göre define büyülüymüş. Olay hala çözülemedi. Hikaye bu kadar. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

9. Yine Bir Cin Vakası

cin vakasi
cin vakasi

Yaşanmış korku hikayeleri arasında yer alan bu olay tamamıyla gerçek yaşanmış bir olaydır. İsmim Merve aslen İzmirliyim Bergama’ya taşındık. Ben annem, ablam ve babam olmak üzere ailemiz dört kişilik küçük bir aileydi, oturduğumuz ev kiraydı ve bir nedenden dolayı taşınmamız gerekti.

İşte ne olduysa o eve taşındıktan sonra oldu. O eve taşındığımızda 9 yaşındaydım. Küçük şirin bahçeli bir evdi. Ev sahipleri orada otururken muskayla oturuyorlarmış. Tabii bizim de haberimiz yoktu bu durumdan sonradan öğrendik.

Bir gün gece uyurken bahçeden gelen ayak sesleriyle uyandım, ne olduğunu anlamak için camdan baktığımda sesler kesildi ve kimse yoktu. Kafamı tekrar yastığa koyduğumda yine aynı sesleri duydum çok korkmuştum yorganın altına saklandım korkumdan, bu olay her gece devam etti.

Sabah ezanı okunurken sesler kesiliyordu olayı anneanneme anlatım anneannem İzmir’den ziyaretimize gelmişti. Bu arada Anneannem hacıdır ve imanlı biridir.

Anneannem hiç korkma dedi ve bana yazdığı salavatı şerif duasını verdi .Ondan sonra hiç korkmamıştım. Ramazan ayıydı gece sahura kalkmıştık. Annem sofra bezini verdi çıkmam için bahçede bir arsa vardı.

Her zaman oraya çırpardık tavuklarımız vardı ekmek kırıntılarını onlar yerdi, tam sofra bezini çırparken birden ortalık bembeyaz bir ışık oldu. Yazarken dahi tüylerim diken diken oluyor, hemen koşarak annemin yanına gittim anneme olayı anlattım, annemle birlikte tekrar bahçeye çıktık.

O ışığı annem de gördü, hemen babamı kaldırdık. Ama babam kalktığımda hiçbir şey yoktu bu olaydan günler sonra bir gün gezmeye gittik ,her tarafı topladık evden öyle çıktık eve geldiğimizde her taraf dağılmıştı. Önce eve hırsız girdi sandık ama annemin altınları ve evdeki değerli eşyalar duruyordu, bu hırsız olamazdı.

Bunlar benim yaşadığım basit olaydı en büyük olayı annem yaşadı. Annemin yaşadığı olaysa şöyle başlıyor. On beş tatildi, ben anneannemin yanına İzmir’e geldim.

Bir gün babamla ablam hastaneye gitmek için evden çıkarken annem de üzerimden kapıyı kilitleyin gidin demiş. Köy evlerini bilirsiniz,

hepsi asma kilitlidir genelde, babamda asma kilitle kapıyı kapatmış gitmiş. Annem uyanınca yatağın içine oturmuş. Tam kalkacakken karşısında iki tane siyah şey belirmiş. Ellerinde bir tane tabut varmış gir şu tabutun içine demişler.

Annem can havliyle hemen dışarıya fırlamış bakmış kapı kilitli hemen tekrar içeriye girip çekmeceden yedek anahtarı alıyorum diyetığı almış. Kapıyı açmaya çalışırken yanında bir tane yaşlı adam belirmiş .

Dur kızım ben sana yardım edeyim demiş ve içeriden anahtarı alıp gelmiş kapıyı açmış ya sonra Bergama’nın çıkışına kadar beraber gitmişler. Orada bir tanıdık Annemi görmüş evini almış.

Babamla abam hastaneden geldikten sonra annemi evde bulamayınca her yeri aramışlar fakat bulamamışlar. En son babamın aklına o tanıdık gelmiş ve oraya gitmiş .Bakmış annem orada Ayşe hadi evimize gidelim demiş babam. Oradaki insanları bir şey belli etmemek için öyle davranıyormuş sorgulamamış.

Fakat annem, babamın hiç beklemediği bir şey yapmış annem, sen kimsin ben gelmem diye babamı terslemiş. Anneme bir haller olmuş babam da Bergama’nın Mahmudiye köyünde bir hoca varmış ona gitmiş gittiği Hoca Derin Hocaymış.

Allah ondan razı olsun daha babam Hocanın yanına gider gitmez Hoca Kitabı açmış ve babama demiş ki, karını bir daha o eve sokarsan ölümüne sebep olursun, o ev sahipli orada cinler yaşıyor sakın karına oraya sokma sizde durmayın demiş.

#İlginizi Çekebilir: Vampir Filmleri: Top 10 Listesi

Kur’an-ı Kerim’den bazı sureler okumuş ve babama okunmuş bir su vermiş. Bunu karnına içir demiş ,ertesi gün babam annemi İzmir’e anneannemin yanına getirdi.

Tabi bütün bu olanlardan benim haberim yok. Ben annemin yanına koştum hoş geldin anneciğim diye boynuna sarıldım, annem elinin tersiyle belli etti. Sen kimsin çekil diye inanın o anı ölsem unutmam. Halbuki annem bizler için canını verir.

Ama o an şuuru gitmişti. O gün Anneannem annemi besmele çektirmeye çalışıyordu fakat annem bir türlü söyleyemiyordu. Anneannem annemin başında Kur’an okumaya başladı.

Anneannem okuduğu sırada, annem yeter okuma artık her tarafım kan içinde kaldı diyordu. Halbuki ortada kan man yoktu. Anneannem terlediğini ve vücudunun gerildiğini hissedebiliyorduk dışarıdan.

Ablamla ben korkudan birbirimize sarıldık, ağlıyorduk, sonrasında annem bayıldı. Babam annemi ayıltınca da, çok şükür zamanla her şey normale döndü, o evden çok kısa bir sürede taşındık.

Rabbim kimseye yaşatmasın, çok kötü bir olaydı. Şu an 31 yaşındayım aradan 22 sene geçmesine rağmen hala çok korkuyorum. Hikaye burada son buluyor. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

10. Gölgeler

golgeler
golgeler

Aile, maddi sıkıntılardan dolayı kırsal alanda yeni bir eve taşınmıştı. 13 ve 1 yaşlarında iki çocuğu olan anne, baba eski evi ellerinden geldiğince tamir etmeye çalıştılar. Ancak uğuldayan camlara ve gıcırdayan tahtalara yapılabilecek daha fazla bir şey yoktu.

Yeni düzenlerine alışmaya çalışan ailede, halinden tek memnun olan kişi ise küçük John’du. Normalde tek başına duramayan, sürekli oyun isteyen bebek düşe kalka evin içinde geziniyor, kendi kendine gülümsüyor ve genellikle eğleniyor gibi görünüyordu.

Bir gece hepsi uyurken anne, bebek telsizinden sesler geldiğini fark etti. John’un kıkırdamasının haricinde fısıltı şeklinde sesler vardı. İlk önce bebeğin yanında eşinin olduğunu düşünse de onun yanında uyuduğunu görünce içini bir korku kapladı.

Yataktan kalkarak yavaşça bebeğin odasına doğru ilerledi ve odadaki manzara karşısında adeta buz kesildi. Çünkü bebeğin beşiğinin etrafında uzun boylu, ince yapılı birkaç kişi duruyordu. Işığı açtığında ise hepsi yok olmuştu. Bu korku hikayeleri hakkında aşağıda bulunan yorum alanından yorum bırakabilirsiniz.

Sonuç

Korkunç hikayeler serisi her daim güncellenecektir. Yeni korku hikayelerini sakın kaçırmayın.